İstanbul’un acısı, hepimizin yıllardır farkında olduğu bir konu. Ama nedense kimse taşın altına elini koymuyor. Hala “old school” (eski kafa) tedirginlikleri ile yönetilen şirketlerin bir çoğu önlerine gelen fırsatları sırf bu düşünce yapısı nedeniyle göremiyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 4 Şubat 2022’de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Yerleşim Yerlerine Göre Nüfus İstatistikleri verilerini yayınladı. Yayınlanan bilgiye göre, Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişi oldu. İstanbul’un nüfusu ise bir önceki yıla göre, 378 bin 448 kişi artarak 15 milyon 840 bin 900 kişiye ulaştı.
TÜIK Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2021
Şirketlerin %65’i İstanbul’da
Şaka gibi, 81 ilden oluşan bir ülkede, sadece bir ilin nüfusu bütün nüfusun %18,7’sini oluşturuyor. Bu ülke için çok ama çok büyük bir risk. Özellikle yıllardır beklenen Marmara Depreminin gerçekleşmesi durumunda riskin boyutları katlanarak artıyor.
Asıl konu şirketler. Nüfusun %18,7 si İstanbul’da olsa da BİST’e kote olan şirketlerin %65’i İstanbul’da (Kaynak: KAP). Bir deprem durumunda bu şirketlerin büyük kısmının felç olacağını düşünmemek elde değil.
Bir çok şirket ticaret merkezi İstanbul olduğu için ofislerini İstanbul’da açıyor ve burada istihdam sağlıyor. Yumurta tavuk ikilemi de işte burada ortaya çıkıyor. Hem ticaret merkezi hem de yetkin insan kaynağı ağırlıklı İstanbul olunca şirketler de buraya merkezlerini kuruyorlar. Bir çok şirketin merkezi (hatta tek lokasyonu) İstanbul olunca da ülkenin dört bir yanından daha iyi koşullarda daha fazla seçenekle iş bulmak isteyen kişilerin göç nedeni oluyor bu durum.
Pandemi Büyük Bir Fırsat Verdi Ama Görebilene
Son yıllarda olmadığı kadar, bu konuyu düşündüğüm bugünlerde, fırsatların geri tepildiğini görmek benim canımı acıtıyor. Pandemi hepimizi yaralasa da dijital çağın resmen başlamasını sağlayan bir dönem yaşattı bizlere. Bir çok şirket istemese de insan kaynağını korumak için “remote” çalışma modeline geçti. Pandemi etkisi azaldıkça, iletişim dili de değişmeye başladı.
Pandemi başlarında “Ooh çiçekli pijamamı giydim öyle çalışıyorum, evde olmak gibisi yok.” deniyordu. Şu dönemde ise anlatım değişti. “Ofis’te ekip arkadaşlarımla bir kahve içmenin tadı başka hiç bir şeyde yok” cümleleri havada uçuşuyor.
Bazı sektörler var ki uzaktan çalışmak mümkün değil. Ancak özellikle beyaz yaka istihdamının olduğu sektörlerin büyük kısmı, uzaktan çalışma modeli ile çok rahat ve hatta daha verimli şekilde yönetilebiliyor. Bunu hep beraber gördük. Bunun önündeki yegane engel ise “iş işte yapılır” kafasındaki “old school” patronlar ve onların yönetim şekilleri.
Peki Çözüm?
Bahsettiğim elbette tamamen uzaktan çalışmaya dayalı bir model değil. Ama artık şirketlerin merkezlerini İstanbul’dan taşıyacak yolları bulmaları ve görmeleri gerekli. Uzaktan çalışma bu hareket planının sadece bir parçası ve hatta tetikleyicisi diyebilirim.
Şirketler açısından bakıldığında, nitelikli insan kaynağının büyük kısmı İstanbul’da, hal böyle olunca başka bir ilde lokasyon açsa da oraya kaynak bulmak çok büyük problem. Bu daha önceki dönemlerde denendi özellikle Çağrı Merkezi sektöründe devlet teşvikleri ile açılan lokasyonlarda çalışacak insan kaynağı bulmanın zorluklarını hep beraber gördük. Kimimiz sektörün içinden, kimimiz de bu şirketlerin nihai müşterisi olarak aldığımız hizmet kalitesinden.
Kısır döngüye girmeden bu sorunu çözmenin bir yolu var elbette, acele etmeden adım adım. Öncelikle şirketlerin uzaktan çalışılabilen alanlarda çalışanlarına serbestlik tanıması gerekli. “İstanbul dışında çalışmak istiyorsan ben destekliyorum, hatta taşınma konusunda da sana destek olurum” demek modern bir şirket için pek de zor değil aslında. Hatta bunun üstüne Devlet tarafından uygulanacak bir teşvik de şirketlerin işini oldukça kolaylaştırır. Üniversitelerin Ar-Ge merkezlerine uygulanan vergi indirimleri ve hatta çalışanların gelir vergilerinde yapılacak olan indirim gelecek için çok büyük bir yatırım olarak ülke halkına ve ekonomisine geri dönecektir.
Öyle ki; bu çalışanlar gidecekleri diğer illerin ekonomisine katkıda bulunarak o bölgelerin de kalkınmasına destek olacaklardır. O bölgede adım adım başlayacak istihdam programları ile hem İstanbul’a olan göçün azalması hem de bu bölgelerde nitelikli çalışanların sayısının artması işten bile değil.
Bunları bir çoğunuzun düşündüğünün farkındayım ama ben bir kere daha yazmak istedim. Çünkü tren kalkıyor ve biz hala ona bakıyoruz…